25 Şubat 2011 Cuma

The White Ribbon (2009)

2010 "En İyi Yabancı Dilde Film" adaylığında Altın Küre Ödülünü alan The White Ribbon (Das Weisse Band),  Türkiye'de yaklaşık bir yıl önce vizyona girmiş fakat izleyiciler tarafından hak ettiği ilgiyi görememiştir. Bunun sebebini dünyaca ünlü Alman yönetmen ve senarist Michael Haneke'nin de kabul ettiği rahatsız edici tarzının etkisi olduğunu, bu tarzın da 144 dakikalık bir filmi izlemeyi zorlaştırdığını düşünüyorum.

1913 Almanya'sında - tam da Birinci Dünya Savaşı öncesi - bir köyde yaşanan garip ve ürkütücü kazaları köy öğretmeni tarafından anlatan film, bize göre birçok şeyin yanlışlığını Alman kültürü parçası olarak yansıtmaktadır. Bunu söylerken Alman kültürünü yanlış olarak aksetmiyorum; sadece kültürün katı kuralları 2000li yıllarda izlenildiğinde özellikle konu çocuklar olunca çok acımasız gelmektedir. Film gayet sade ve "normal" başlasa da olayların gidişatı siyah beyaz çekilmiş sahnelerde insanı içine çekiyor ve derinleşiyor. Filmin siyah beyaz olması buna rağmen insanı rahatsız etmiyor çünkü konunun yarattığı gerilim renkli karelerde bu kadar etkili olamazdı.

Peş peşe yaşanan at kazası, ambar yanması, işçi kadının ölümü köy halkında suçluyu arayıp bulmaya iter ve birbirlerinden şüphe duymaya başlarlar. Bu arada da yetişkinlerin, daha doğrusu erkeklerin çocuklara karşı acımasız davranışları (ama onlara göre bu bir terbiye) seyirciye bıkkınlık getirip "Yeter ama artık!" dedirtiyor. Çocukların hepsi mutsuz, başları önde lakin bir o kadar da suratları ürkütücü! Zaman geliyor suçluları ararken onlardan da şüpheleniyorsunuz; zaman geliyor bu kadar ezilmenin, hor görülmenin sonucunda başka türlü davranmalarını bekleyemiyorsunuz. 

Ataerkil toplumun yarattığı diğer bir "bozukluk" ise -en az çocuklar kadar belki de daha fazla- kadınlara yapılan psikolojik baskı olarak izleyenin yüzüne tokat gibi çarpıyor. Filmdeki doktorun ebe ile olan ilişkisi, kadını aşağılaması beyne kan sıçratıyor! Ebeye yapılan hakaretler benim için filmin doruk noktasıydı çünkü sonrası için izlemeye gücüm kalmamıştı. Lakin, merakım bunun önüne geçti.

En başında bahsetmem gereken filmin isminin anlamını bahsetmek istediklerimin çok olmasından dolayı sona bıraktım. Beyaz bant, filmde çocukların taktıkları; masumiyeti, saflığı daha doğrusu kötü olan her şeyden çocukları korumak için bir sembol olarak kullanılmaktadır. Köylüler bu bantı çocuk eğitiminin bir parçası olarak yansıtırlar. Kötülükleri ört bas etmelerinin "kabul edilebilir" hali aslında görmek istemedikleri şeyleri daha çok simgeliyor. Faşizmin doğuşu da güneşin doğuşu kadar netleşiyor. 

Son olarak, çocuk oyuncuların bu kadar iyi oynadığı filmi çok az bulabilirsiniz. O yaşta bu baskın psikoloji ile nasıl başarılı olduklarını anlamak inanın ki çok zor...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...