28 Ocak 2012 Cumartesi

What's Eating Gilbert Grape (1993)

Filme beni en çok çeken kesinlikle Leonardo DiCaprio’nun küçük halini görme arzusudur. Fakat izledikten sonra fark ettim ki Leonardo DiCaprio “Titanic”ten çok önce (ki oradaki performansını beğenmem) oyunculuğunu göstermiş. “Chocolat”, “The Shipping News”, "Casanova" ve “Dear John” gibi filmlerinin ünlü yönetmeni Peter Hedges yönetmen koltuğunda arzı endam ederken, Peter Hedges de aynı adlı kitabını senaryolaştırmıştır. Dram komedi, romantik türünde ABD yapımının baş rollerinde ise Johnny Depp, Juliette Lewis, Mary Steenburgen, Leonardo Di Caprio ve John C. Reilly yer almaktadır. 118 dakikalık projenin 11 milyon $ bütçesi 10 milyon $ hasılat elde etmiştir.

Aşırı şişman annesi ve otistik erkek kardeşinin sorumluluğu arasında sıkışıp kalan ve hiç özgürlüğünü tadamayan Gilbert, aslında bu duruma alışmış gibidir. Ta ki anneannesi ile kasabadan geçen Becky ile tanışana kadar! Gilbert aşık olmuştur fakat eli kolu bağlıdır.

Alan Parker’ın müzik çalışmalarını üstlendiği projeyi izlerken kendinizi zaman makinasında hissedebilirsiniz. Bunun en önemli iki sebebi Johnny Depp ve Leonardo DiCaprio’dur. O kadar gençler ki bu toy hallerini görmeye pek alışık değiliz. Sanki ikisi de 25-30 yaşlarında meşhur oldular! Filmin kilit isimleri olmalarıyla birlikte, müzik, dekor, kostüm detayları türüne göre hiç de fena durmuyor. Özellikle öykünün çoğu zaman diliminin geçtiği o ev ve bahçesi vermesi gereken mesajı seyirciye güzelce ulaştırıyor. Bu açıdan kurgunun ve yönetmenin etkileyici bir iş çıkardığı şüphesiz. Sernayoya gelindiğinde ise, kendi kitabından uyarladığı için Peter Hedges öyküye daha hakim olma şansı yakalıyor. Karakter detaylandırmaları aynı türdeki pek çok filme oranla daha başarılı görünüyor. Özellikle Gilbert ve anne karakterleri ön plana çıkıyor. Öyküdeki tüm yükü taşıyan Gilbert, ne yapmak istediğini bilmemesine rağmen kendini değerlendirmede acımasız oluyor. Yaptığı fedakarlığın doğal olduğunu düşündüğü için bu haksızlık seyirciyi mutsuz da ediyor çünkü Gilbert’e yardım etme isteği uyandırıyor. Anne karakteri ise filmde sıkça suçlanabilecek bir konumdayken, ilerleyen sahnelerde onun duygularını anlamakta yol kat edebilirsiniz. Gilbert ile annenin ilişkisi çok etkileyici görünüyor. Göstermelik sevgi arka plandayken kalbinde volkanların patlamasını Gilbert’ın sakinliğinde yakalayabilirsiniz. Öyküye direk ortadan başlanıldığı için geçmişle hesaplaşmanın bitmediğini anlamak biraz sabır gerektiriyor. Bu kadar sakin bir kasabada yaşananların da bu tempoya ayak uydurması hem normal hem de sinir bozucu görülüyor. Lakin küçük kasabaların/yerleşkelerin geneli de zaten böyle değil midir? Bunun için ülkenin Amerika ya da Türkiye olması fark etmiyor.
IMDB’den 7.7, Rotten Tomatoes’tan da 89 puan alan filme gelen eleştiriler genellikle olumlu yöndedir. Öne çıkan artıları ise senaryo ve tartışmasız Leonardo DiCaprio’nun enfes performansıdır. Oldukça içten fakat bir o kadar da duygusal bir öyküye sahip olması, filmin önerilme sebebi olarak görülüyor.

Oyuncu kadrosunda herkesin çok başarılı olduğunu düşünsem de favorim kesinlikle Leonardo DiCaprio’dur! 1974 ABD doğumlu ünlü oyuncu ve film yapımcısı DiCaprio, canlandırdığı otistik karakteri Arnie ile en iyi yardımcı erkek oyuncu Oscar ve Altın Küre adayı olmuştur. O kadar etkileyici ve gerçekçi oynuyor ki bazı sahnelerde ister istemez gözlerim doldu. Bu filmle beraber Leonardo DiCaprio’ya olan saygım biraz daha arttı. Bu projede Oscar adaylığı siftahı yapan DiCaprio, devamında “The Aviator”, “Blood Diamond” ile Oscar adaylığını devam ettirmiştir. Bir gün Oscar’ı kapacağına gönülden inansam da kaderi usta yönetmen Martin Scorsese gibi yıllar sonra mı dönecek diye düşünmüyor değilim. Eskiden Robert De Niro Martin Scorsese için ne ise şimdi de o rolü Leonardo DiCaprio aldı. Saydığım filmler dışında öne çıkan yer aldığı projeler ise şöyle: “This Boy’s Life”, “The Basketball Diaries”, “Romeo + Juliet”, “Marvin’s Room”, “The Man in the Iron Mask”, “The Beach”, “Catch Me If You Can”, “Gangs of New York”, “The Departed”, “Revolutionary Road”, “Shutter Island”, “Inception” ve “J. Edgar”.

Johnny Depp’e blogumda gereğinden fazla yer verdiğim için bu sefer uzun uzun yazma niyetim yok. Sadece şunu belirtebilirim ki, Gilbert gibi duygularını içine atan ve sorumluluğu yüklerine almış bir karakteri canlandırmakta çok başarılı! Ben olsam Gilbert kadar güçlü olur muydum, emin değilim. Saçlarına kurban olayım! Gören şampuan reklamında rol alıyor sanır, o ayrı :)


2 yorum:

  1. Yerim ben o saçları yeriiim ehehe. Bu filmi de indirmiştim izlemek için bir ara, çok istiyordum izlemeyi. Sonra ne oldu hiç bilmiyorum, filmi bir aramak gerek. Eğer bulamazsam baştan bir indireyim ben. Ve şunu söylemeden geçemeyeceğim; o annenin halinde olmak harakiri sebebi.

    YanıtlaSil
  2. Filmi izledikçe empati kurmamak imkansız ama anneyle. Üzüldüm ben :(

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...