3 Eylül 2012 Pazartesi

Lal Gece (2012)

Night of Silence

İstanbul’un göbeğinde de otursanız bazı filmleri seyretmeye çok fırsatınız olmuyor. Çocukluğumun geçtiği Kadıköy sinemalarından Rexx neyse ki Lal ve Gece’ye bir salonunu ayırmış. Küçücük salonda 2 ergen çift dışında 4 kişi oluşumuz, sanırım diğer sinemalarda ve AVMlerde niye yer almadığının ispatıdır. Böyle vahim durumlara şahit oldukça Amerikan yapımı filmlerimi tamamen bir yana bırakıp Türk ve Avrupa yapımlarına ağırlık veresim geliyor (zaten ciddi oranda meyillendim ya neyse).

Yönetmen koltuğunda “Mülteci”, “İnat Hikayeleri”, “Hoşçakal Yarın”, “Işıklar Sönmesin” gibi filmlerin yönetmeni Reis Çelik oturmaktadır. “Işıklar Sönmesin”le Adana Altın Koza Film Festivali’nde Bilge Olgaç Özel ödülünü alan Çelik, filmin senaryosunu da yazmıştır. 92 dakikalık dramın baş rollerinde İlyas Salman ve Dilan Aksüt yer alıyor. Ağustos'ta gösterime giren film, eleştirmen ve sinemaseverden olumlu not kazanmıştır.

Ergenliğe yeni adım atan “gelin”, hapishanede ömrünü geçirip yeni tahliye olan 60lı yaşlardaki “damat”la evlenir. Düğün bittiğinde damatla yalnız kalan gelin, ne olup biteceğini doğru düzgün bilemediğinden gerdek gecesinden ölesiye korkar. Ağlar, kabullenmez, karşı gelir. Peki, işe yarar mı?

Yaşanmış bir hikayeden senaryoya uyarlanması bizler için sürpriz olmasa gerek. Tek mekanda tek gecede geçen film için mekan, dekor tasarımı oldukça önem taşıyor. Konunun kendisi zorken bir de bunu tek mekana indirmek, o ağırlığı omuzlara daha bir yüklüyor. Diğer yandan, yönetmen harika kamera açılarıyla mekanın her m2’sini kullanıyor. Yatak, kanepe, sandalye, cam önü, sedir dolu dolu içinize işliyor. Adım atılmadık yer bırakmıyor. Çocuk gelinliğe adım atılan gerdek gecesinde gelinin yaşayacakları öne çıkar diye düşünürken Reis Çelik seyirciyi ters köşe yapıyor. Çocuk gelinlerin zaten yaşadıkları aşikar dercesine töre/geleneklerin altında sıkışan, onlara karşı gelemeyen damatlara yöneliyor. Feminist bir bakış açısı gibi gelebilir size fakat çocuk gelinlerin evlendiği erkeklerin tarafından bakmayı hiç düşünmedim ve onlara karşı empati kurmamıştım. Bu filmle alışılmadık bir serüvene yelken açıyorsunuz; eğer o törenin/geleneğin içinden gelmiyorsanız veya şahit olmadıysanız. Başlangıç sahnelerindeki düğün müziği dışında müzik duyulmuyor; gerdek gecesinde bunu aramak da pek mantıklı gelmiyor. Kurgu ve anlatım tek mekana ve konuya göre gayet akıcıdır. Hayatın kendisi bir oyunken, 13-14 yaşlarındaki kızın gelin olması onun için hala bir oyundan ibarettir. O yaşta insan eğer eğitim de almıyorsa başka ne düşünebilir ki? 60lı yaşlardaki damat ise gelinin tam tersi; oyunun bir parçası olmuştur. Yani damatla yıllardır gelenektir, töredir diyerek oynanmıştır. İkisini buluşturan kaderde ortak noktaları da budur. Damadın aslında çocuk gelin beklentisi de pek yoktur. Amacı körpecik bir kızla evlenmek değildir. Sadece “böyle gelmiş böyle gider” diyerek boyun eğer; tıpkı annesinin ve babasının evliliği gibi. Zaten ne gelinin ne damadın önemi vardır; bu yüzden isimlerini bilmemize bile gerek kalmıyor. Onlar aslında bireyden çok toplum sorunlarından biridir.
Tüm bunların yanında, eleştirmenlerden çok seyirci koltuğunda oturan bazı kişilerden de aldığım/okuduğum yorumları aktaracak olursam ufak çaplı tepkiler var. Sonuçta tamam; damada inandık, empati de kurduk ve hatta üzüldük. Tıpkı çocuk gelin gibi o da boyun eğendir. Gene de o gelin – damat ikilisinde sözü geçen damattır, törelerde yazan budur. İki tarafın mağdurluğu tartışılmasa da derecelendirmeye girersek gelinin mağduriyeti o kadar ön planda ki o odaya yakın bir yerde dursanız kapıyı kırıp gelini kaçırırsınız. Masumiyeti topuklu dore ayakkabısı, kıpkırmızı makyajı ve ojesi içinde bile çok belli. Düşüncesi o kadar saf ve doğal ki erkeğin mağdurluğu bile arkada kalabilir. Tabi unutmamak gerek; erkeği mağdur gösteren Reis Çelik’ken çocuğu bu kadar saf ve masum gösteren yeniden odur. Bu yüzden eleştirim asla olumsuz değildir. Hatta farklı bir bakış getirdiği için Reis Çelik’in aldığı ödülleri hak ettiğine sonuna kadar inanıyorum.

İstanbul Film Festivali’nde görücüye çıkan film, Berlin Film Festivali’nde Kristal Ayı ödülünü almıştır. İlyas Salman yıllar sonra baş rolde oynuyor. Seyretmeden önce “Neden İlyas Salman tercih edilmiş ki?” derken film bittiğinde “Ondan başkası oynayamazdı” düşüncesindeydim. Yüzündeki hüzün o denli gerçekçi ki rol yaptığını bir süre sonra unutuyorsunuz. Genç oyuncu Dilan Aksüt ise Reis Çelik’in asistanının akrabasıdır. Tamamen tesadüf eseri seçilip kadroya alınmıştır. Daha lise öğrencisi olan Aksüt, amatörlüğünü neredeyse hiç hissettirmiyor.

--- SPOILER --- Filmde çok önemsenmeyen daha doğrusu eleştirmenlerin bahsetmediği iki sahne var. Birincisi damadın abdest aldığı sahne. Sanki yarım yamalak alıyor o abdesti; ne kollar tam sıvanmış gibi, ne de leğenin içi su dolmuş gibi. İkinci sahne ise kılınan ilk gece namazı. İki rekat olan namazı damat neredeyse hiç kılmıyor. Peki, hem abdest hem namaz sahnelerinin böyle gösterilmesi/yapılması da yönetmenin bilinçli bir eleştirisi midir? Bu soru hem seyrederken hem de film bittikten sonra aklımı kurcalayıp durdu. --- SPOILER ---


4 yorum:

  1. Bu filmin tanıtımına bir çok yerde denk gelmeme rağmen bende izlemedim ve izlemem bence önyargı Türk yapımı olmasından değil konudan kaynaklanıyor. Biz artık fazlasıyla bunaldık bu hikayeden ve bu tarz filmler dünyaya açıldığında bu şekilde tanınmaktanda nefret ediyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sen haklı olarak bunaldın sürekli duymaktan. Peki ya yaşayanlar ne yapsın? Ayrıca filmde çocuk gelinden çok damadın mağdurluğu göz önüne seriliyor. Reis Çelik, Berlin Film Festivali söyleşisinde Türkiye'de çocuk gelinlerin çokluğundan dolayı laf sokmaya çalışan insanlara gayet güzel cevap vermiştir. Sinema ve Altyazı dergilerinde detaylarını bulabilirsin.

      Önyargına bir şey diyemem. Ben de zaman zaman bu talihsizliği yaşıyorum kendi içimde. En azından kabullenmek güzel oluyor.

      Sil
    2. her gördüğünüz filme ağlak türk dizisi muamelesi yapmasanız keşke..

      Sil
    3. Bazı ön yargıları kırmak zaman alıyor. Üstelik haberlerde/dizilerde dram yaratmak için o denli bunaltıcı yansıtıyorlar ki haklı olarak uzak kalmak istiyor insan. Tabi medyaya uymak doğru değil bu konuda sanırım.

      Ben de ön yargıyla bazı oyuncuların filmlerini veya bazı türleri seyretmekten kaçınıyorum. Ara sıra silkinsem de oluyor işte. Ne yaparsın..

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...