10 Ocak 2013 Perşembe

Hayallerim Aşkım ve Sen (1987)


Onlarca izlediğim duygu yüklü Türkan Şoray filminden sonra Hayallerim, Aşkım ve Sen’deki Türkan Şoray bambaşka göründü gözüme. Bunu da iki üstada borçluyum sanırım: Yönetmen Atıf Yılmaz ve senarist Ümit Ünal. Türk sinemasını tanımayı, takip etmeyi istiyorsanız bu filmi kaçırmamanız gerekiyor. 100 dakikalık dram fantastik türündeki projede Türkan Şoray’a Oğuz Tunç, Müşfik Kenter ve Fatoş Sezer eşlik ediyorlar. 24. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde en iyi kadın oyuncu, görüntü yönetmeni ve en iyi 3. Film ödüllerini almıştır. Ödülleri alanlar arasında Ümit Ünal’ı göremeyince insan merak ediyor kim aldı diye. O sene en iyi film ödülünü de alan Yavuz Turgul’a verilmiş ödül “Muhsin Bey”le. Zaten o seneye damga vuran 3 film var: “Muhsin Bey”, “Anayurt Oteli” ve Hayallerim, Aşkım ve Sen. 1980lerin sonu şimdikinden daha bereketliymiş demek ki.

Coşkun küçük yaşta yetimhanede kalan kimsesiz bir çocuktur. O yaştan beri ünlü ve güzel sinema yıldızı Derya Altınay’ı derinden sevmektedir. Onun hayaliyle yaşarken, bir gün yetimhaneye Derya Altınay gelir. Ünlü yıldız, Coşkun’un çocukluk aşkı Rukiye’yi evlatlık edinir. Coşkun başlarda Rukiye’nin gidişine üzülse de tek hedefine yoğunlaşmıştır: Derya Altınay için senaryo yazmak.

51 yaşında kansere yenilerek gencecik yaşında hayata veda eden Esin Engin, akıllara kazınan müzik çalışmalarıyla projeye neredeyse bir karakter katıyor. O kadar etkili ve içten ki sanki müzik olmasa duygular aktarılamayacak gibi hissediyorsunuz. Mekan, dekor, kostüm ve makyaj tasarımları filmin diğer kritik noktasıdır. Mekanlardan Beyoğlu, sokaklarıyla sanki seyirciyle konuşuyor. Renk seçimiyle Beyoğlu’na ayrı bir hayal alemi yaratıyor görüntü yönetmeni. Türkan Şoray kostümleri ise ayrı ayrı her kadını çok etkili betimliyor. Saçının dalgası, topuzu, fönü dahi hikayedeki yerini buluyor. Tüm bu ayrıntılar filme tahminden çok şey katıyor.
Senaryo başlı başına irdelenecek ve hatta oturulup tekrar tekrar okunacak kadar derin kaleme alınmıştır. En son “Nar” filminde saygıyla bahsettiğim Ümit Ünal’ın yer aldığı tüm projeleri izleme hevesi uyandırıyor. Anne ve babasız küçük bir erkek çocuğunun büyüme safhaları (annesizliğin daha ağır etkisiyle), farklı kadın karakterler üzerinden aktarılıyor: Anaç kadın, seksi kadın, gerçek dünyadaki kadın ve Beyoğlu’ndaki kadın. İzlerken Derya Altınay hariç hepsi aslında bir büyüme evresini nitelendiriyor diye hissettim. Hiç biri Derya Altınay’ın yerini dolduramıyor. Gerçeğine kavuştuktan sonra hayallerini terk etmesi ve fakat sonrasında yaşadığı tarifsiz acı, ona yeniden hayallerinin kapılarını açıyor. Tıpkı senin, benim, herkesin yaşadığı gibi bir hayal kırıklığı, kalp ağrısı… Atıf Yılmaz’ın görsel tekniği, karakterlere verdiği canı, öyküyü ayakta dik tutmasını hayranlıkla izlemek mümkün. Gene de beni etkileyen daha çok senaryo oldu. Ümit Ünal’a selamlar olsun.

Yaratılan karakterlerin hepsi çok başarılıdır. 4 kadın karakterin Türkan Şoray’la birleşmesiyse sanki her şeyi doruk noktasına çıkarmış. Film bittikten sonra karakterleri 100 dakikada bu kadar iyi nasıl anlayabildiğinizi, tanıdığınızı düşünürseniz hiç şaşırmayın. Her biri ayrı film karakteri iken tek çatı altında toplanıp muhteşem  öyküye dönüşüveriyor.

Türkan Şoray proje çekildiğinde 42 yaşındaymış. Canlandırdığı karakterler ise yaşının altında, yaşına yakın ve büyük olarak görünüyor. Aynı karelerde birbirinden farklı kadınları nasıl bu kadar gerçekçi canlandırabilir ki bir oyuncu? “Değirmen”de Şener Şen için dediğim, bu filmde Türkan Şoray için geçerli. Müşfik Kenter ve Fatoş Sezer hikayeyi çok iyi besliyorlar. “Fatoş Sezer neden sinemada (ve televizyon) daha ön plana çıkmadı ki?” sorusu da akılları kurcalıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...