22 Şubat 2014 Cumartesi

Dallas Buyers Club (Sınırsızlar Kulübü) (2013)

Sınırsızlar Kulübü
Oscar’daki önemli adaylıklarıyla ilgiyi üzerine çeken Sınırsızlar Kulübü, etkili bir hikayeyi muhteşem oyunculuklarla sunuyor. Türkiye’de 14 Mart’ta gösterime girecek ABD yapımının yönetmeni Jean-Marc Vallee’yi “Cafe de Flore”, “C.R.A.Z.Y” filmlerinin yönetmeni olarak anımsayabilirsiniz. Dram, biyografi türündeki 116 dakikalık projenin senaryosu Craig Borten ve Melisa Wallack tarafından kaleme alınmıştır. Yaşanmış bir hikayeden uyarlanan filmin baş rollerde Matthew McConaughey, Jennifer Garner, Jared Leto, Steve Zahn yer alıyorlar. 5 milyon $ bütçeye karşılık 30 milyon $ hasılat elde etmiştir.

Ron Woodroof, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı ortasında kalmış genç bir adamdır. 1985 yılında beklenmedik anda HIV taşıyıcısı olduğunu öğrenir. Doktorların teşhisi ise nettir: 30 günlük ömür! Devamında AZT isimli yasal bir ilaç kullanmaya başlar. Lakin bu ilaç onu iyileştirmekten öte ölüme daha hızlı götürür. Çaresi, yasal olmayan fakat dünyanın her yerinde bulunan doğal ilaçlardır. Ron, transseksüel arkadaşı Rayon’la inanılmaz bir mücadeleye girer. Karşısında ise her gün içini kemiren bir hastalık ve sağlık sektörünün kan emicileri vardır.

Bu sene izlediğim en etkileyici yaşanmış hikaye uyarlamalarının başında gelecek kadar tesir yaratan Sınırsızlar Kulübü, yönetmen ve oyuncularıyla akıllara kazınıyor. Hayli zor bir konuyu uç noktalarda götürerek seyirciye anlatması kolay olmasa gerek. Yaklaşık 2 saat boyunca ilaç sektöründeki yolsuzluklara, hayatların hiçe sayılmasına, yasal olmasına rağmen iyileştirme sürecine uymayan ilaçların zorla verilmesine, doktorları dinlemeyerek hayatını 30 günden fazlaya çıkarmaya çalışan bir insanın mücadelesine ve ağır oranda homofobiye tanık oluyorsunuz. Yani bırakın seyretmeyi, filmin konusuna göz atarken bile bunun yaşandığını düşünmek kabus gibi görünüyor.

Sağlık ve özellikle ilaç sektörünü irdeleyen film sayısının çoğalması beni hem mutlu ediyor hem de üzüyor. Bir insanın hayatını “ticari çıkarlar” için hiçe saymak kan dondurucu geliyor. İlaçların yasallaşmasına kim neye göre karar veriyor ve bunun arkasındaki asıl gerekçeler ne diye düşünecek olursanız, Sınırsızlar Kulübü size güzel bir referans olabilir. Anlatılan hikayenin 1980lerde geçmesi, şu an sektörün düzeldiğinden öte daha da kötüleştirdiğini hissettiriyor.
İkinci öne çıkan konu ise homofobidir. Ron, karşınıza çıkabilecek en homofobik insanlardan biri olabilir. Lakin, transseksüel Rayon ile aynı kaderi paylaşmaları ve bir amaç uğruna “yoldaş” olmaları filmin en kritik noktalarından biridir. Nefretle çaresizlik, bir düşmana karşı birleşiyor ve pek çok insana çare oluyor.

Karakter detaylandırmalarında Ron ve Rayon eşit derecede öne çıkıyorlar. Rodeocu Ron, hayatı boş vermiştir. Sadece eğlenmeye ve gününü geçirmeye bakar. Rayon ise ailesini ve geçmişini geride bırakmıştır. Ron, erkekliğini ispatlarcasına yürür, kadınlarla beraber olur, şapkasını kafasından çıkarmaz. Rayon ise seçtiği hayatı kostümleri ve saç-makyajı ile daha gerçekçi kılar. Homofobik insanlara, onların tepkisine de alışkındır. Birbirinden zıt bu iki karakterin yolu hastanede birleşir. Ron'un hastalığını öğrendikten sonraki aşamaları, senaristler tarafından harika ele alınıyor. Hızlı yükselişler ve çöküşler an be an gözlemlenebilir. Her an öldü ölecek diye birini izlemek ise hayli zor. Rayon’ın geçmişine, aile bağlarına şahit olurken içiniz hafiften cız edebilir.

IMDB’den 8, Rotten Tomatoes’tan 94 almıştır. Müzik çalışmalarıyla da sürükleyiciliği koruyan film, Oscar’da en iyi film, erkek oyuncu, yardımcı erkek oyuncu, özgün senaryo, makyaj ve saç tasarımı ve kurguda adaydır. Altın Küre’de ise en iyi erkek oyuncu ve yardımcı erkek oyuncu dallarında aday olup her ikisini de kazanmıştır. Yardımcı erkek oyuncuda gönlüm bu filmi izleyene kadar Jonah Hill’de olsa da kesinlikle Jared Leto’nun kazanması gerektiğine inanıyorum. Erkek oyuncuların hepsini seyredince anladım ki Matthew McConaughey boş yere o kadar kilo vermemiş. Adaylığını ve baş rol oyunculuğunu bilmesem ilk başta tanıyamazdım. O derece değişmiş ve kendini role kaptırmış. “The Wolf of Wall Street”teki ufak rolüyle de beğenmiştim. Ancak Ron, oynaması çok zor bir karakter. Üstesinden gelmiş. Altın Küre’yi kazandığı gibi Oscar’ı da hak ediyor!


4 yorum:

  1. Bir tweetimi alıntılamak istiyorum: "Dallas Buyers Club'taki Jared Leto, imitasyon mu?"
    Her sahnesinde "Ay bu gözler bir yerden tanıdık"la geçerken sonra bir anda "YOKSA?"nın jetonunun düşmesiyle koşarak imdb'den bakıp Jared Leto'yu öğrendiğim anda girdiğim şok... Tariflendirilmesi hayli zor. ahaha.
    Maalesef'ler eşliğinde alıntılanası: "Anlatılan hikayenin 1980lerde geçmesi, şu an sektörün düzeldiğinden öte daha da kötüleştirdiğini hissettiriyor."
    Hiç sıkmamasının yanında insanın içini burkmasının kenarında biraz da sinirlendirip bir parça da oyunculuğu tebrik etme isteğiyle insanı donatan bir film.
    AMA cidden, Jared Leto sen ne yaptın yağhu?

    YanıtlaSil
  2. matthew adamım ya haketmişti ödülü. leto da haketti tabiki :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Cate'ten sonra Oscar almasına sevindiğim iki insan oldu. Bence yardımcı kadını da Jennifer almalıydı :)

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...