24 Şubat 2015 Salı

İncir Reçeli 2 (2014)

İncir Reçeli 2
Geçenlerde “İncir Reçeli”ne televizyonda denk gelip tekrar seyredince, ikincisini de izlemek istedim. İlk filmin duygusunu verebilir mi diye hep düşünmeme rağmen sinemaya gitmek konusunda çekimser kalmıştım. Ekim 2014’te gösterime giren İncir Reçeli 2’nin yönetmen ve senaristliğini tekrar Aytaç Ağırlar üstleniyor. 108 dakikalık dram ve romantik türlerindeki filmin baş rollerinde Halil Sezai Paracıkoğlu, Şafak Pekdemir, Sinan Çalışkanoğlu yer alıyorlar.

Metin, 2 yıl geçmesine rağmen Duygu’nun ölümünü hala kabullenememiştir. Duygu’yla yaşadığı aşkı film olmuştur; şöhreti yakalamıştır ama hiçbir şey umurunda değildir. Zira yaşaması için bir sebep görememektedir. Duygu’nun ölümü sonrası barda şarkı söylemeye başlayan Metin, barmaid Gizem’le tanışır. Gizem’in ilgisinin farkında olsa bile kafasından Duygu’yu atması imkansızdır.

İncir Reçeli’nin seyirciye yaşattığı derin duygular sonrasında ikincisinin çekilme düşüncesi bana garip gelmişti. Çekilse bile ilkinin yerini tutmayacağına inanıyordum. İncir Reçeli 2’yi seyrettikten sonra da fikrim değişmedi. Bu, filmin kötü olduğundan değil ama Metin – Duygu’nun aşkının başkasında aynı etkiyi yaratabileceğini düşünmüyorum. Aytaç Ağırlar, karakterlerin ilişkisini mantıklı bağlıyor. Ne Metin’i ne de Gizem’i ilişki için direk birbirine yaklaştırmıyor. Adım adım ilerletiyor. Metin’in içindeki fırtına, onu tamamen yalnızlığa, içkiye sürüklemiş. Hiçbir şeyi, kimseyi görmüyor ve umursamıyor. Gizem’in sert mizacı, ona yaklaşımı da Metin’in duvarlarını aşamıyor. Zamanla Metin ona yakınlaşsa da geçmişini, Duygu’sunu unutamıyor. Bu gelgitler aklınıza hep ilk filmi getiriyor ve o filmdeki lezzeti bu filmde de arıyorsunuz. Metin’in acısı yüreğinize öyle bir dokunuyor ki Gizem arka planda kalıyor.
Karakter detaylandırmasında Metin ilk filmdeki gibi yerli yerinde duruyor. Hali, tavrı, isyanı, dünyayı umursamazlığı karakterle bütünleşiyor. Filmin yeni karakteri Gizem ise bana biraz fazla şişirilmiş geliyor. Hem dövmeci, hem barmaid, hem güzel hem de çok sert. Bir koltuk altında bu kadar karpuza gerek var mı; düşünmek lazım. İlk filmde de olan Erol, bu sefer daha sempatik, daha tutarlı bir karaktere bürünmüş. İlk filmde beni hayli rahatsız etmişti. İkinci filmde Metin’in yanında duruşu, onun elini hiç bırakmayışı dostluğun harika bir örneğidir.

Filmin süresi türüne göre uzun görünse de duygunun aktarımı sizi rahatsız etmiyor. Tek sıkıntı filmin asıl konuya hayli geç giriyor. Gizem’in işi nedeniyle ana hikayeyle beslenen yan hikayeler gerekli mi gereksiz mi, tartışılır. Elbette her yan hikayede aşkın sorgulanışı, çeşitleri var. Lakin tatmin ediyor mu; bilmiyorum.

İlk filmde Halil Sezai’yi keşfetmenin güzelliğini yaşarken; bu seferki müzik çalışmalarında usta insan Tamer Çıray’ın adını görüyoruz. Elbette filme etkisi büyük; sizi ekrana bağlıyor. Şarkılar enfes, müzik enfes; film bittikten sonra bile internetten dinleme hissi uyandırıyor.

İster istemez Melike Güner ile Şafak Pekdemir’i kıyaslamaya gidiyorsunuz. Melike Güner’in avantajı ilk filmde yer alması ve öncesinde bilinen projelerden tanınmasıdır. “Leyla ile Mecnun” dizisinde rol alan Şafak Pekdemir; Gizem karakterini düşündüğüm kadar hisli canlandıramıyor. Sanki Halil Sezai’yle bir türlü yakınlaşamayan, yakışmayan, başarılı bir ikili olamıyorlar. Uyumsuzluk yaşanıyor hissi onların birbirine bağlanma sahnelerinde bana gerçekçi gelemedi. Bunun sebebi Pekdemir mi yoksa Gizem’in kendisi mi diye sorgulayıp durdum. Kararı izleyenlere de bırakmak gerekiyor sanırım.

Filmin üçüncüsü çıkmaz diye umut ederek, incecik sesli Duygu karakterini ikinci filmde özlediğimi belirtmek isterim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...