İncir Reçeli 2 |
Geçenlerde “İncir Reçeli”ne televizyonda denk gelip tekrar seyredince,
ikincisini de izlemek istedim. İlk filmin duygusunu verebilir mi diye hep
düşünmeme rağmen sinemaya gitmek konusunda çekimser kalmıştım. Ekim 2014’te
gösterime giren İncir Reçeli 2’nin yönetmen ve senaristliğini tekrar Aytaç
Ağırlar üstleniyor. 108 dakikalık dram ve romantik türlerindeki filmin baş
rollerinde Halil Sezai Paracıkoğlu, Şafak Pekdemir, Sinan Çalışkanoğlu yer
alıyorlar.
Metin, 2 yıl geçmesine rağmen
Duygu’nun ölümünü hala kabullenememiştir. Duygu’yla yaşadığı aşkı film
olmuştur; şöhreti yakalamıştır ama hiçbir şey umurunda değildir. Zira yaşaması
için bir sebep görememektedir. Duygu’nun ölümü sonrası barda şarkı söylemeye
başlayan Metin, barmaid Gizem’le tanışır. Gizem’in ilgisinin farkında olsa bile
kafasından Duygu’yu atması imkansızdır.
İncir Reçeli’nin seyirciye
yaşattığı derin duygular sonrasında ikincisinin çekilme düşüncesi bana garip
gelmişti. Çekilse bile ilkinin yerini tutmayacağına inanıyordum. İncir Reçeli
2’yi seyrettikten sonra da fikrim değişmedi. Bu, filmin kötü olduğundan değil
ama Metin – Duygu’nun aşkının başkasında aynı etkiyi yaratabileceğini
düşünmüyorum. Aytaç Ağırlar, karakterlerin ilişkisini mantıklı bağlıyor. Ne
Metin’i ne de Gizem’i ilişki için direk birbirine yaklaştırmıyor. Adım adım
ilerletiyor. Metin’in içindeki fırtına, onu tamamen yalnızlığa, içkiye
sürüklemiş. Hiçbir şeyi, kimseyi görmüyor ve umursamıyor. Gizem’in sert mizacı,
ona yaklaşımı da Metin’in duvarlarını aşamıyor. Zamanla Metin ona yakınlaşsa da
geçmişini, Duygu’sunu unutamıyor. Bu gelgitler aklınıza hep ilk filmi getiriyor
ve o filmdeki lezzeti bu filmde de arıyorsunuz. Metin’in acısı yüreğinize öyle
bir dokunuyor ki Gizem arka planda kalıyor.
Karakter detaylandırmasında Metin
ilk filmdeki gibi yerli yerinde duruyor. Hali, tavrı, isyanı, dünyayı
umursamazlığı karakterle bütünleşiyor. Filmin yeni karakteri Gizem ise bana
biraz fazla şişirilmiş geliyor. Hem dövmeci, hem barmaid, hem güzel hem de çok
sert. Bir koltuk altında bu kadar karpuza gerek var mı; düşünmek lazım. İlk
filmde de olan Erol, bu sefer daha sempatik, daha tutarlı bir karaktere
bürünmüş. İlk filmde beni hayli rahatsız etmişti. İkinci filmde Metin’in
yanında duruşu, onun elini hiç bırakmayışı dostluğun harika bir örneğidir.
Filmin süresi türüne göre uzun
görünse de duygunun aktarımı sizi rahatsız etmiyor. Tek sıkıntı filmin asıl
konuya hayli geç giriyor. Gizem’in işi nedeniyle ana hikayeyle beslenen yan
hikayeler gerekli mi gereksiz mi, tartışılır. Elbette her yan hikayede aşkın
sorgulanışı, çeşitleri var. Lakin tatmin ediyor mu; bilmiyorum.
İlk filmde Halil Sezai’yi
keşfetmenin güzelliğini yaşarken; bu seferki müzik çalışmalarında usta insan
Tamer Çıray’ın adını görüyoruz. Elbette filme etkisi büyük; sizi ekrana bağlıyor. Şarkılar enfes, müzik enfes; film bittikten sonra bile internetten dinleme hissi uyandırıyor.
İster istemez Melike Güner ile
Şafak Pekdemir’i kıyaslamaya gidiyorsunuz. Melike Güner’in avantajı ilk filmde
yer alması ve öncesinde bilinen projelerden tanınmasıdır. “Leyla ile Mecnun”
dizisinde rol alan Şafak Pekdemir; Gizem karakterini düşündüğüm kadar hisli
canlandıramıyor. Sanki Halil Sezai’yle bir türlü yakınlaşamayan, yakışmayan,
başarılı bir ikili olamıyorlar. Uyumsuzluk yaşanıyor hissi onların birbirine
bağlanma sahnelerinde bana gerçekçi gelemedi. Bunun sebebi Pekdemir mi yoksa
Gizem’in kendisi mi diye sorgulayıp durdum. Kararı izleyenlere de bırakmak
gerekiyor sanırım.
Filmin üçüncüsü çıkmaz diye umut
ederek, incecik sesli Duygu karakterini ikinci filmde özlediğimi belirtmek
isterim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder